0

Akıllı telefonunuzun gözünüzdeki kontak lensle bağlantılı olduğu düşünün. Bu teknoloji uzak değil yapıldı bile. Şu an ticarileştiriliyor. Gözünüzün uzağı zoom’layabildiğini, aramalarınızı veya mesajlarınızı görüntünün hemen köşesinde görebildiğinizi ve daha önce dokunmatik ekranlarda parmaklarınızla yapabildiklerinizi bir göz kırpma ile yaptığınızı düşünün! 

iPhone’ların artık eyePhone olduğu bir dünya. Önce kolundaki akıllı saatle yapabildiklerini kontak lenslerinle yapabileceksin. Ve bir süre sonra akıllı telefonuna bile ihtiyaç duymadan sabah kalkıp gözüne taktığında şu anda akıllı telefonunla yaptıklarını gözlerinin üzerinde duran dışarıdan fark edilmesi çok zor kontak lenslerinde yapacaksın.

Olmaz diyorsunuz. Fakat oldu birçok büyük marka patent başvuruları 2016 yılında tamamladı bile. Yıl 2019 ve akıllı telefon üreticileri gizli gizli kendi kuyularını kazıyorlar. Artık akıllı telefon üretmeyecekleri senaryosu üzerinden vücuda en kolay entegre edilebilir kontak lensler üzerinde son dokunuşları yapıyorlar.

İnsanüstü yetenekleri de ekleyebilecekleri bizleri, önce uzağı kontak lenslerinle zoom’layabileceksin diye alıştıracakları bu teknolojiyi sonra günün önce uyanık kaldığımız ve sonra belki de uykuda bile çıkarmayacağımız 24 saat gözlerimizde olacak bir dijital yardımcı hediye edecekler. Başta elbette akıllı telefonlar eşliğinde başlayacak bu macera, sonra bu ağır büyük ekranları artık taşımana gerek yok diye devam edecek.

Yine olmaz diyenlerinizi duyuyorum; ‘biz dokunmatik ekranlı cihazlarımızdan vazgeçmeyiz!’

Bir önceki makalemde de yazdım; İnsanların düşünce yoluyla iletişim kurmalarının beş yıl içerisinde mümkün olması bekleniyor. Sadece 5 yıl dikkatinizi çekiyorum. Sadece düşüncelerimizle bilgisayarlara komut vermeye başlamamız da inanmayacaksınız ama an meselesi. Yapıldı ve şu an ticarileştiriliyor.

Peki, bu anlattıklarıma bir de yapay zekâ ekleyin. Sizce nereye gidiyoruz? 

İş Yaşamının Geleceği

İş yaşamındaki değişimlerin sebebini sadece teknolojinin bir sonucu olarak görürsek, teknolojiyi odağa koyarak şirketleri dönüştürme çabasına gireriz. Aynen endüstri 4.0’da olduğu gibi. Oysa insanı odağa koyduğumuzda geçen yazımda bahsettiğim Toplum 5.0 çalışır. 

Yukarıda yazdığım radikal teknolojik gelişmelerle bunların ne alakası var diyeceksiniz. Var; Aristotales’e göre teknik, doğanın insanda eksik bıraktığını tamamlama çabasıdır. Yani, boyumuzun yeterli olmadığı yerde merdiveni, kanatlarımızın olmadığı ve uçmamız gereken yerde uçağı icat ettik. Üstelik insan, ölümlü bir varlık olması nedeniyle, mükemmel olmadığı için bu tamamlama çabası hiçbir zaman son bulmayacaktır. Dolayısıyla bunca değişimin sebebi salt teknoloji değil, insanın bitmez kendini tamamlama çabasıdır. Bu doğrultuda hiç durmadan yapamayacaklarını yapabileceği kontak lensleri de, düşünce gücüyle kontrol edebileceği bilgisayarları da hayatına hızla katacak. 

Toplum 5.0 insanın bu bitmez çabasını referans alan bir anlayış, yani teknoloji insana hizmet etmeli diyor, tam tersi değil. Peki, bu noktada yukarıda sorduğum soruya dönüyorum. Bunca değişime bir de yapay zekâ ekleyin. Başımıza neler gelecek? Yapay zekâyı önemsemeyen ve bu alana yatırım yapmayan şirketlerin 5-10 sene içerisinde yok olacağı konuşulurken önce şunu sormalıyız?

Nedir bu yapay zekâ?

İnsanın öğrenme, stratejik düşünme gibi zihinsel kabiliyetlerini kopyalayabilen sistemlerdir. 3 çeşit yapay zekâ var: yapay dar zekâ, yapay genel zekâ, yapay süper zekâ. Benim ilgimi üçüncüsü çekiyor çünkü burada insan zekâsından öte kabiliyetler geliştirebilen sistemlerden bahsediyoruz. Bu sistemlerden biri de insan vücudunda organik ve yapay bileşenlerin bir arada uyum içinde kullanılmasını ifade eden sibernetik organizmalar var. Size yazımın başında bahsettiğim en uç hedef olan akıllı kontak lenslerde olduğu gibi… Bunları böyle gözünüzde büyütmeyin, şu an siborg’lar hayatımızda bile. Yıllardan beri kullandığımız kalp pilleri siborg yaşama dair bir örnektir. Elon Musk’ın şirketi Neuralink, insan beynine yerleştirilebilen biyolojik uyumlu kablosuz bir donanım geliştirdi. DARPA’ya göre, insanların sadece beyin sinyalleriyle bilgisayarlara komut verebildikleri beyin-bilgisayar ara yüzüne sahip sistemlerin (human-brain-machine interfaces) ticarileşmesi an meselesi.

Yapay zekânın (YZ) geleceğine dair 4 farklı görüş var. En radikalinden başlayalım: 

 

  • Elon Musk

 

Sadece Elon Musk değil ilk söyleyene bakınız: Stephen Hawking’e göre YZ insanın varoluşuna ciddi bir tehdit. Kendi sözleriyle: ‘eğer YZ’nın getirebileceği zararlar üzerinde kafa yormazsak, insanlık tarihinin en yıkıcı dönemini yaşayabiliriz’.

 

  • Joi Ito, MIT Media Lab, Etik ve YZ Bölüm Direktörü

 

Joi Ito’ya göre YZ’ya yönelik algoritmaları yazan gençlerin ezici bir çoğunluğu erkek, beyaz ve insanlarla iletişim yerine makinalarla iletişim kurmayı tercih eden kişiler. Bu gençler YZ sayesinde politik ve sosyal sorunların lineer bir şekilde çözülebileceğine inanıyorlar. Fakat insan lineer bir varlık değil dolayısıyla tehlikenin farkında değiller. Örnek mi istiyorsunuz bakınız Terminatör filmi serisi…

 

  • Ray Kurzweil, Google YZ Gelişim Direktörü

 

Singularity yani teknolojik tekilliği ortaya atan Kurzweil’e göre makinelerin bizden çok daha akıllı olacağı, bir noktada ya insanların makinelerin bir parçası olacağını ya da makinelerin insanların bir parçası olacağını söylüyor. Tekillik gelecekte YZ’nın insan zekâsının ötesine geçerek (yapay süper zekâ), medeniyeti ve insan doğasını radikal bir biçimde değiştireceğini savunuyor. Birçok uzman bunun olmasına daha 40-50 yıl var diyor.

 

  • Prof. Dr. Stuart Russell, University of California Berkeley, Center for Human Compatible Artificial Intelligence

 

En naif hipotez ise Russell’dan geliyor: Robotlar her zaman insanın hedeflerini yerine getirmek üzere kurgulanmalılar. Yani, insan ve YZ’nın değer ve amaçlarının çatışmaması gerekiyor. Burada da insana dair evrensel etik ve ahlak kurallarının net tanımlanıp, YZ’nın bu kurallardan asla dışarı çıkmaması sağlanmalı aksi takdirde yapay süper zekâ kolaylıkla kontrolü eline alacaktır.

Önümüzdeki 10 yıl içerisinde çeşitli ülkeler YZ alanından toplamda 1 trilyon dolarlık yatırım yapacak. Eğer bu kaynaklar salt kısa dönemli kazanç elde etmek için değerlendirilir ve insanı işlevsiz bırakmak üzere programlanmış sistemler için kullanılırsa, neler olabileceğini bir düşünün.

Sonuç

Dünya erimlilik artışı diye çırpınan Endüstri 4.0’da ısrar ederse, insan teknolojinin kontrol ettiği, sürekli değişimle bir yerden bir yere savrulan, hep daha kısa zamanda daha fazla değer üretmesi beklenen fakat kendi yaşam kalitesini arttıramayan bir varlık olarak kalıyor. İnsanın kendi yaşam kalitesini arttırmak için yarattığı teknolojiler ise tam tersi sonuç getiriyor. Aynı şey şirketler için de geçerli, uzun vadede ayakta kalmak için insana hizmet etmek şart.

Tunç Altınbaş, MBA

 

Comments

Comments are closed.

Login/Sign up